İdare Hukuku, kamu kurum ve kuruluşlarına tanınmış olan üstünlüğün, ülkede yaşayan bireylerin hak ve hürriyetleri ile dengelenmesini ele alan hukuk birimidir. İlgili yapının ve idarenin faaliyetlerini de ele alan ve inceleyen bu hukuk birimi, aynı zamanda idarenin örgütlenmesine ilişkin kuralları da bünyesinde barındırmaktadır.
İdari mekanizmanın çok daha güçlü bir şekilde işlemesi ve ilerlemesinin yanı sıra, ekonomik alanda sürdürülen faaliyetlerin de bağımsız bir şekilde denetlenebilmesi için İdare Hukukuna her daim ihtiyaç duyulacaktır. Hukuk devletlerinde İdare Hukukunun Anayasayı temel alması ve Anayasaya uygun hareket etmesi zorunludur. Hukuk devletlerinin bu çerçevenin dışına herhangi bir şekilde çıkması ya da Anayasada belirtilen normlara aykırı kararlar alması söz konusu değildir.
Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmiş, son fıkrasında da, İdarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükmüne yer verilmiştir. Bu madde ile, İdarenin iş ve işlemlerinin yargısal denetiminin önü açılmakla birlikte, bu iş ve işlemlerden doğan zararların da İdare tarafından karşılanacağı açıkça belirtilmiştir.
İdare Hukukunda dava türleri ikiye ayrılmıştır. İptal davaları; idari işlemler hakkında, menfaatleri ihlal edilenler tarafından, idari işlemin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurlarından birinin veya birkaçının hukuka aykırı olması sebebiyle açılan davalardır. İdarenin bütün eylem ve işlemlerinin yargısal denetime açık olduğu hukuk devletinde, idarenin hukuka uygunluğunun sağlanmasında en etkin araçlardan biri iptal davalarıdır. Tam Yargı Davaları; idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan ihlal edilenler tarafından açılan davalardır. İdare, kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, "hizmet kusuru" veya "kusursuz sorumluluk" ilkeleri gereği tazmin edilmektedir. Öte yandan, nedensellik bağı idarenin tazmin sorumluluğunun mutlak koşulu da değildir. İdarenin; faaliyet alanıyla ilgili, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararları da, nedensellik bağı aranmadan "sosyal risk" ilkesi gereğince tazmin etmesi gerekmektedir.
İdari yargının en önemli işlevi; kendisine bireyler karşısında bazı üstünlükler tanınan ve kamu hizmeti veren kurum ile kuruluşların, kendisine tanınan ayrıcalıklar nedeniyle bireylerin hak ve menfaatlerini ihlal etmelerinin önüne geçerek hukuki normlar içerisinde eylem ve işlemlerini sürdürmelerini sağlamaktır. Ancak bu işlevin işlerliği, bireylerin dava yolu ile haklarını korumak için girişimde bulunması ile mümkündür. İdari eylem ve işlemlerden zarar gören kişilerin, avukat desteği ile idari yargı yoluna başvurması, ileride doğması muhtemel hak kayıplarını ortadan kaldıracak yahut en az seviyede tutacaktır.